Yeni Zelanda'ya olan yolculuğuma kaldığım yerden devam ediyorum. Bu kez rota Singapur'dan Christchurch'e. Salı günü yerel saatle 19:45'de (Salı 13:45 TSİ) SQ297 sefer sayılı uçağın 50. sırasının K koltuğunda Singapura veda ediyorum. Bir önceki uçuşta olduğu gibi uçağa ilk bindiğimde yanıma kimse oturmadı. Aradan zaman geçtikçe ve başka sıralarda da ara ara boşluklar olduğunu görünce, bu sefer yanım boş kalacak diye içimi bir umut kapladıysa da son anda iki Çin'li hatun gelip yanıma çömdüler. İşin kötü yanı bu sefer öndeki koltukla ara da dar. Yapacak birşey yok, çaresiz katlanıcaz! Yaklaşık 30 küsur saattir doğru dürüst uyumamanın etkisiyle ilk yemeğin ardından hemen sızmışım. Tekrar uyandığımda cin gibiydim. Hah dedim beş altı saat uyudum heralde. Bir de baktım iki saat bile olmamış. Bidaha da uyku yalan oldu. Uçuşun geri kalanında mala bağlamış modda önümdeki ekrana bakıp durdum. Bu arada uzun uçuşlarda yemek işi çok fena. İnsan oyalansın diye olsa gerek habire yiyecek birşeyler dayıyorlar. Zaten o kadar saat oturuyorsun, üstüne bir de devamlı yemek, karşında saçma sapır bir ekrana bakıp duruyorsun. İnsanların bir sistem tarafından kontrol edildiği bilim kurgu filmlerinden bir sahneyi andırıyor aslında!
Yeni Zelanda'ya iki saat kala hava aydınlanıyor ama aşağısı pek bir bulutlu. Ekrandan uçağın Avusturalya ve Yeni Zelanda arasında okyanus üzerinde olduğunu görüyorum ama bulutlardan okyanusu bir türlü göremiyorum. Neyseki bir süre sonra bulutlar aralanmaya başlıyor ve sonunda okyanus görünüyor. Hevesle Yeni Zelanda'yı görmeyi bekliyorum. Christchurch Güney Adası'nın doğu sahilinde bulunuyor. Uçağın yaklaştığı batı tarafındaysa Güney Alpleri olarak bilinen dağ sırası ve fiordlar var. Daha önce fotoğraflardan gördüğüm manzarayı sonunda bizzat canlı olarak görüyorum. Fiordlar uçaktan gerçekten muhteşem görünüyor. Uykusuzluğun verdiği kafa bulanıklığından olsa gerek, fotoğraf makinası yanımda olmasına rağmen makinayı çıkarıp fotoğraf çekmek ne yazık ki aklıma gelmedi. Merak edenler çekimi biraz kötü de olsa şu vidyoya bakabilirler. Fiordlar bitip dağlar yükselmeye başlayınca kendimi Lord of the Rings'i tekrardan seyrediyormuş gibi hissediyorum. Önce Misty Mountains üzerinden uçuyoruz, daha sonra dağlar alçalmaya başlıyor ve Rohan'ın düzlükleri görünüyor. Christchurch, Minas Tirith'e pek benzemese de onu da idare ediyorum artık :).
Çarşamba günü yerel saatle 10:35'de (Salı 23:35 TSİ) Cristchurch'e indim. Cristchurch havaalanı oldukça mütevazi bir havaalanı. Zaten ülke genel olarak sapa bir yerde olduğu ve çok fazla yurt dışı bağlantı noktası da olmadığı için büyük bir havaalanına pek gerek de yok. Türkiye'deyken burda pasaport kontrolünde kıllık çıkarırlar mı diye açıkcası biraz korkuyordum. Bu konuda "Border Security: Australia's Front Line" adlı programa çok teşekkür ediyorum. Bu özetle Avusturalya havalanlarındaki sınır güvenliğinin insanları genelde saçma sapır sebeplerden ülkeye almamasını anlatan bir program. Avusturalya ve Yeni Zelanda da, Avrupa'daki Schengen mantığına benzer bir sınır mantığına sahip olduklarından, izlediklerime benzer bir saçmalık benim başıma da gelir mi acaba diye düşünerek sırada beklerken hemen önümdeki iki adamı da polisler kollarına girip götürünce, aha dedim yan basmaya doğru gidiyoruz (neye olduğunu anlayan anladı)! Bozuntuya vermemeye çalışarak ürkek adımlarla bankodaki memura yaklaştım. Elimde seksensekiz tane belge, ne istese hemen gözüne sokmaya hazırım. Memur pasaportu istedi. Verdim. Pasaporta baktı, yüzüme baktı, damgayı vurdu, pasaportu geri verdi, "Next!" dedi. Yok artık, bu muydu lan!
Yolculuğumun son ayağını Christchurch'den Dunedin'e yaptığım bir saatlik uçuş oluşturdu. Bu uçuşun benim için ilginç yanı yolculuğu yaptığım ATR 72 model uçaktı. Yanlış hatırlamıyorsam hayatımda bindiğim en küçük uçaktı. Bu uçuşun sonunda Çarşamba günü yerel saatle 14:25'de (Çarşamba 03:25 TSİ) toplam 38 saatin ardından İstanbul'dan çıkp Dunedin'e varmış oldum. Vatana millete hayırlı, uğurlu olsun!
8 yorum:
Haydi gecmis olsun. Rohan'in duzluklerini merka ediyorum ben, Hobbit de geliyor zaten bu sene
Dunedain'ler mi yaşıyor orda?
Tabiki! Basimizda da Aragorn var zaten kral olarak.
Hoşgittin Akın'cım. Öpüyoruz.
bircan benim feysbukumu heklemiş
O nasil oluyor?
Sanirim o PIR PIRlardan birine bende bindim - belki de daha kucuguydu! 4 basamakli merdiven kullanmistik :) Hatta ucaktan indigimizde insanlara bagajlarini hemen orada vermislerdi :D
Senin ki daha iyiymis. Biz terminalde aldik bavullari :)
Yorum Gönder