21 Ocak 2012

St Clair ve St Kilda Plajları Gezisi

Yeni bisikletim, nam-ı diğer Behçet'in şerefine bu Cumartesi'yi Dunedin'in güneyindeki St Clair ve St Kilda Plajlarını gezerek geçirmeye karar verdim. Aslında yaklaşık üç kilometrelik tek bir kumsal olmasına rağmen, kumsalın batı tarafı St Clair Mahallesi'ne, doğu tarafı da St Kilda Mahallesi'ne yakın olduğu için bu isimlerle anılıyorlar.

Ben ve Behçet.

İlk önce yola sabah erken çıkmayı planladıysam da, havanın kapalı olması ve yağmur ihtimali çıkışımı bir miktar erteledi. Öğlene doğru hava biraz daha düzelince dayanamadım, bastım pedala. Behçet'le yaptığımız 20~25 dakikalık yolculuğun ardından St Clair Plajı'na vardık. St Clair Plajı'nın bir tarafı bir set şeklinde okyanustan on metre kadar yükseltilmiş. Setin üzerinde arka tarafta restoranlar, ön taraftaysa insanların yürüyüş yapabileceği bir bölüm bulunuyor. Genelde millet çoluk çocuğunu dolaştırmaya geliyor buraya, ancak Dunedin'in genelinde olduğu gibi burada da çok bir kalabalık yok ve etrafa genel bir sakinlik hakim. Bu arada veletlerin hepsi sete çarpan dalgaların etrafı (kendileri de dahil) ıslatmasından acayip bir keyif  alıyorlar. Çete halinde dalgaların peşinden bir o yana bir bu yana koşturup durduar. 

St Clair Sahili.

Sahildeki set ve kırılan dalgalar.

St Clair'de (doğal olarak) çok miktarda martı var. Aslında bu Dunedin'in genelinde geçerli bir durum. Bir şehirde her daim martı sesi duyabilmek bence çok güzel bir olay. Denizi ve Kınalıada'daki eski yaz tatillerini hatırlattığı için olsa gerek martı sesi duymak pek bir hoşuma gidiyor. Öte yandan martı hayvanı biraz şerefsiz de bir hayvandır. Her türlü numarası vardır, elinizdeki yemeği bile kapabilir. Burada genel olarak iki cinste martı var. Bir cins bizim bildiğimiz İstanbul'daki sarı gaga martılara benziyor. Sadece sırtları biraz daha koyu renkte. Bunalar genelde kendi halinde takılıyor ve insanlara çok yaklaşmıyorlar. İkinci cins ise kırmızı gagalı ve daha küçük. Bunlar tam çirkef! Sesleri de pek bir beter, pek bir kart. Sürekli birbirleriyle didişiyorlar. İnsanların arasında dolaşmaya da alışmışlar, kolayına kaçmıyorlar. Çalışırken sıkılınca hava almak için gittiğim bir park var. Geçen gün orda takılırken bir yandan da bir gofret kemiriyordum. Bu kırmızı gagalardan biri yanıma iniş yapıp yan gözle elimdeki gofreti kesmeye başladı. Biraz üzerine gidince iki adım geri kaçtıysa da, ben yerime oturunca tekrardan götüm götüm yaklaşmaya başladı. Uzun süre birbirimizi kestik. Ben gofreti bitirince olayın büyüsü bozuldu, eleman uçtu gitti.

Çığırtkan kırmızı gaga.
Külhanbeyi kırmızı gaga.

Sarı gaga kendi halinde.














Gezimize geri dönelim. Hava o gün (aslında genelde) kapalı olduğu için olsa gerek pek denize (okyanus lan!) giren kimse yoktu. Etrafta daha çok sörfçü tayfası takılıyordu. Ben daha önce dalga sörfü yapan birini sanırım canlı olarak hiç görmemiştim. Pek yalan bir olaymış. İnsanlar sörft tahtası üzerinde açığa gideceğim diye 10~15 dakika dalgalarla boğuşuyorlar. Sonra bir 10~15 dakika da uygun dalgayı tutturmak için bekliyorlar. Tabi bu arada kıyıya sürüklenmemek için dalgalarla boğuşmaya devam ediyorlar. O arada tutturabilirlerse bir dalganın üzerinde 10~15 saniye sörf yapıyorlar. Peehh...

Dalga bekleyen sörfçüler.
Vuslata ermiş sörfçü.







Islak ama mağrur.


St Clair'de bir süre oyalandıktan sonra buranın daha batısındaki daha küçük olan İkinci Plaj (evet, adı İkinci Plaj, "Second Beach") tarafına doğru yollandık Behçet ile. Bu İkinci Plaj'a direk bir ulaşım yok. Sadece plajın üst tarafından giden bir patika var. Oradan da kıyıya inmek için oldukça akrobatik hareketler sergilemek gerekiyor. Plajın arka tarafında ise bir yamaç ve yamacın üzerinde okyanusa nazır lüküs evler var.

Second Beach.
Second Beach.

Gezinin son ayağındaysa St Kilda üzerinden plajın en doğusunda bir tepenin üzerinde bulunan Sir Leonard Wright Gözetleme Noktası'na (Lookout) gittim. Buraya giden yol sahilin biraz yukarısında ve sahile paralel olarak gidiyor. Diğer tarafında ise golf alanları mevcut. Millet bu yolun kenarına arabayı çekip, arabanın içinden okyanusu seyrediyor. Ben böyle denize nazır bir noktaya arabayı çekip takılma olayı daha bize has bir olaydır sanıyordum, ama burada da meraklısı çokmuş. Yolun diğer tarafındaki golf alanlarında da okyanusa nazır bir şekilde genci yaşlısı bir sürü insan golf oynuyor. Gerçi alanın bir kısmının mezarlığa komşu olmasından dolayı oyun sırasında topun sakıncalı yerlere gitme olasılığı yüksek gibi geldi bana. Öte yandan sürekli rüzgar esen bir yerde golf ne derece zevkli oluyordur onu da bilemiyorum. Gerçi benim gittiğim gün nerden baksan 25~30 kilometre hızla esen bir rüzgar olmasına rağmen alan oldukça kalabalıktı. Heralde alışmış insanlar.

St Kilda civarından sahil.

Sir Leonard Wright Lookout.

Gözetleme noktasından plajlar.














Burdan sonra bisiklete uzun süredir doğru dürüst binmememin verdiği bir yorgunlukla dilim hafif dışarıda bir şekilde Behçet ile beraber evin yolunu tutarak bu güzel gezimizi noktaladık.

Okyanusa nazır golf.
Mezarlığa nazır golf.

2 yorum:

Levent dedi ki...

Cok guzel bi gezi ve yazi olmus ortak, eline, kalemine, Behcete ve kamerana (kamrenin ismi yok mu ortak, cih cih!) saglik, aynen devam.. Kulhanbeyi kirmizi gaganin tasvirini ve fotosunu cok tuttum, bi turkluk bi kasimpasalilk var sanki :)

Akın Günay dedi ki...

Aynen öyle! O kırmızı gaganın ismini Tayyip koydum ben. Tekrardan gidersem "Tayyiiip, Tayyiiip!" diye çağırıcam!