Buraya geldiğimden beri bir rugby maçına gitmek istiyordum, ama şimdiye kadar bir türlü denk gelmemişti. Sonunda geçtiğimiz hafta sonu şehrimiz Dunedin'in güzide takımı Higlanders ile Auckland temsilcisi Blues arasındaki maça giderek bu isteğimi gerçekleştirdim. Son saniyesine kadar çekişme içinde geçen maçı takımımız Higlanders 30-27 kazanarak bu sezonki başarılı performansını sürdürdü.
Malum, rugby Türkiye'de hemen hemen hiç bilinmeyen bir spor. Daha çok bilinen Amerikan Futbolu'na benzetilse de aslında çok farklı bir oyun. Kuralları oldukça karışık. Örneğin ofsayt çizgisi karşı takımın oyuncularından bağımsız olarak sadece
topun yerine göre belirleniyor. Genel olarak topun ilerisinde olan
oyuncu ofsayt oluyor (genel lafından anlaşılacağı üzere ofsayt tanımının değiştiği durumlar var ama anlatması çok karışık, merak eden açsın kural kitabını okusun). Esas ilginç kural ise topu bilinçli olarak ileriye doğru atarak saha kazanmanın yasak olması. Bu ofsayttan bağımsız. Yani, topu ileriye doğru atarsan, bir takım arkadaşın o anda ofsayt olmasa bile koşup topu yakalayamıyor. Hal böyle olunca oyunda hücum etmenin tek yolu topu tutan oyuncunun ileriye doğru koşması oluyor (aslında başka yollar da var ama kurallar kurallar...). Bazı durum ve taktikleri henüz tam çözemesem de genel olarak seyretmesi zevkli bir spor. Oyun çok durmuyor (hakem genelde pozisyonları avantaja bırakıyor) ve oyun sırasında da sürekli hareket var. Etrafta her an üstüne atlamaya hazır üç beş izbandut rakip olunca, normal olarak topu tutup zaman geçireyim gibi şeyler yapılmıyor oyuncular.
Öte yandan rugby oldukça vahşi de bir spor. Tamam, biliyorum, dövüş sporları adı altında bir takım sporlar var. Ancak bu sporlarda adı üstünde, amaç karşıdakini pataklamak. Rugby'nin tanımındaysa böyle bir şey olmamasına rağmen millet birbirini fena pataklıyor. Sonuçta rakibe vurmak yasak ama oyuncular birbirine öyle bir giriyor ki ben o sahaya çıksam iki dakika sonra beni çimlerden spatulayla kazımaları gerekir. Ama oyuncularda nasıl bir fizik kondisyon varsa, adamlara bir şey olmuyor. Örneğin benim gittiğim maçta bir adamın kafası patladı. Şaka değil, bildiğin herifin beyni aktı sahaya. Ben dedim adam sizlere ömür. Artık mevtayı ertesi gün öğle namazını müteakip Dunedin Asri Mezarlığı'na gömeriz. Ama ben bunu düşünürken ne oldu, bir sağlık görevlisi geldi, o ikiye ayrılmış kafayı yarım yamalak bir bandajla sarıp tekrar bir araya getirdi ve o çoktan ahirete göçmüş olması gereken arkadaş sanki hiçbir şey olmamış gibi kalkıp oyuna geri döndü. Gerçi maç sonrası gördüm, gözler bir şaşı bakıyordu elemanda ama o kadar da olur artık.
Sonuç olarak rugby izlemesi zevkli ama oynamaktan uzak durulması gereken bir spor olarak kayıtlarımıza geçmiş oldu.
not: ofsaydın "offside" olduğunu anlayan insanın dünyasının değiştiği o an...